müzik
sinema
başka
nedir
|
|
LAYLA
Sergen Uçak
| 18.08.2013 Günlerimin boş geçtiği bir zamanda pencere
kenarında İstanbul'a yol alıyordum. Pencere kenarındaki sıkışıklık, ön
koltuğun ağzıma kadar eğilmesi... Çok dar bir yolculuktu. Bacaklarım diz
kapağından aşağıya doğru karıncalanmaya başlamıştı, yanımdaki adamın
uykusu ise hayatımı bölüyordu. Otobüsteki herkesi tekmelemek istiyordum.
Ağlaya ağlaya vardığım İstanbul'da yapacak hiçbir işim yoktu aslında.
İzmir'de olduğu gibi boş sokaklarda gezinecek, insanların suratına çok
garip bir şey varmış gibi bakacaktım. Bunların hiçbiri olmazsa Galata'ya
çömecek hayat neden böyle diye düşünüp bira içecektim. Galata'da oturup
yırtık botlarımı incelerken bir taksi durup botlarımla ve benle "20
yıldır taksiciyim böyle ayakkabılarım olmadı" diyerek dalga geçecekti,
ben de ona katılacakım.
Bütün bunlar bir çırpıda olmuşken ben İnönü Stadı'nın önünde bir gece
yarısı yürümekteydim. İlerde bir gözlüklü adam yolun boş olmasına rağmen
kaldırımda karşıya geçmek için bekliyordu. Yanından geçerken bir hışımla
bana dönüp "sana aşığım Leyla, seni çok seviyorum" dedi. Cılız bir sesle
"eyvallah" diyebildim sadece. Bir anda çekip gitti aksi yöne. Sonraki
günlerim bu adamı düşünmekle geçti. Neydi? Ne değildi? Ne biliyordu?
Bana kalırsa bir şeyler biliyordu. Belki Forrest Gump'ın durduk yere
koşmaya başlaması gibi o da herkese aşkını ilan ediyordu . Olabilirdi.
Belki de mecnunculuk oynuyordu. En kötü ihtimalle ailesi tarafından terk
edilmiş iyi görünümlü bir deliydi. Sanırım en mantıklısı da buydu.
Ama gerçekten merak ettiğim bir şey varsa o da adamın bana bu cümleleri
sarf etmeden önceki son dakikasıdır. Aklında neler geçtiğini
çıldırırcasına merak ediyorum, etmekteyim.
Aylar sonra yine aynı istikamette ilerlerken. Arkamdan Leyla diye bir
ses duyup irkildim. Arkama dönüp o adamı görmeyi umut etmiştim ki iki
sevişkenin bana baktığını fark ettim. |