müzik
sinema
başka
nedir
|
|
ŞEHİRLERARASI TERMİNAL İŞLETMELERİ
Doruk
Serin | 05.12.2014 Televizyonda bazı şeyleri çok ciddiye
alan insanlar var. İş güç para pul gibi şeyleri ve gönül meselelerini
çok ciddiye alıyorlar. Sokaklarda da en az bir şeyi çok ciddiye almak
zorunda olan insanlar var. Gerçek hayattan nefret ediyorum. Dizilerdeki
hayattan da nefret ediyorum. Geçmişteki aylarda ya da haftalarda,
zamanını tam hatırlamıyorum şimdi, gönül meselelerini biraz ciddiye
alayım dedim. Bir süre, tıpkı kara sevdaya tutulmuş bir bahtsız gibi,
çok zaruri olmadıkça evden (hatta yataktan) hiç çıkmadım ve hüzünlü
şarkılar dinledim. Zaman zaman içki içtim. yine böyle buhranlı
günlerimden birinde, gönül meselemin muhatabına dert yanıp kendisinden
aman dilerken; zat-ı şahaneleri bana, dünyadaki mühim meselelerin başını
aşk acısının çekmediğini ve kıymetli zamanın böyle koftiden meseleleri
dert edinerek harcanmaması gerektiğini söyledi. Tam olarak böyle dememiş
olsa da söylediği o acı sözler bu manaya geliyordu. Pek tabii ki zat-ı
şahaneleri her konuda olduğu gibi bu konuda da yerden göğe kadar
haklıydı. Zira yüksek bütçeli bir Kanal D dizisinde yaşamıyoruz. Hal
böyle olunca bu aşk acısı kafasından çıkmaya karar verdim. Bu kararı
vermek (ya da almak, benim için fark etmez) kolay oldu ancak pratiğe
dökerken birtakım sıkıntılarla karşılaştım. Şu an bu satırları yazarken
bu sıkıntıları büyük ölçüde aştığımı düşünüyorum. Nasıl aştığımı pek
hatırlamıyorum. Ama bu mühim bir mesele değil, gençlikte olur öyle
şeyler. Karar verdiğim anın ertesine dönelim. Evet bu terk edilen
ezikliğini geride bırakmıştım ama peki ben hayatta neyi çok ciddiye
alacaktım? Tüm bu gerçek hayatların neresinde yaşıyordum. Nasıl kim için
gelmiştim bu dünyaya ve benim yaşamaya devam edişimden, günlük hayat
aktivitelerimi, en azından hayatta kalmama yetecek kadar olanları,
yerine getiriyor oluşumdan hangi güç odakları beslenecekti? Ben
ölmedikçe kim zengin olacaktı ben gereğinden fazlasını tükettikçe hangi
aileler daha da fakirleşecekti. Çok para kazanmaya, saygın bir mesleğe,
beni çok seven güzel bir kadına ve matematikten 70ten aşağı not almayan
pırıl pırıl iki tane Atatürk gencine dair zerre umudum ve dahi hevesim
yokken başta sevgili annemi ve saygıdeğer babamı ihtiva eden bu toplum
nam, hepsi bizzat toplum baskısından muzdarip bireylerden mütevellit
örgüt benden nasıl ve neden, kendi başarı normlarınca beni üstün insan
kılacak birtakım ''başarı hamleleri'' beklerdi. Şu an Türkiye'nin
güneyine düşen bir ilden batısına düşen bir ile doğru giden bir
otobüsteyim ve bu soruların, tıpkı soruldukları andaki gibi, şu an da
yanıtları yok. Yok yahut hükümsüz. Hiçbir zaman cevaplanmayacaklar ve
tıpkı kendilerinden arta kalan diğer tüm oluş gibi anlama
kavuşmayacaklar. Bu soruları soran ilk kişi değilim ve son kişi de
olmayacağım. Kimse bu sorulara cevap bulamadığı için ölmeyecek. Hiçbir
otobüs Mersin'den kalkıp İzmir'e gitmeyecek. Şu an nereden gelip nereye
gittiğini bilmediğim bir otobüsteyim. Uşak'ta karanlık ve sisli bir
caddede seyreden bir otobüsün nereye gittiğini asla bilemezsiniz. |