bana ismail de > tüm yazılar

öykü   

müzik   

sinema   

başka   

nedir   

  BAYILIRIM BELAYA!
Doruk Serin | 26.02.2015

Uzun zamandır izlemek istediğim bir film vardı. İzleme şerefine yeni nail oldum, Onur Ünlü’nün İtirazım Var’ı. Onur Ünlü’yü şiir sevenler Ah Muhsin Ünlü müstear ismiyle yazdığı şiirlerden; sinema sevenler Polis, Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi, Sen Aydınlatırsın Geceyi gibi bazı pek müstesna filmlerinden; dizi takip edenler ise Leyla ile Mecnun, Şubat ve Ben de Özledim gibi pek güzide televizyon dizilerinden hatırlayacaklardır. Bu yazımda İtirazım Var gözlemlerimi paylaşacağım.
Devamını oku >>


NURULLAH VE TEYZE ÇOCUĞU
Muhammet Karaköse | 21.02.2015

Televizyonu açmış, uzatmış ayaklarını kanepeye pek heyecansız bir film izlemekte. İzlemek için izler aslında yoksa işi olmaz böyle filmlerle. Neyse ki annesi yetişti imdadına “uzatma ayaklarını kanepeye. Kalk hadi! Oraları temizlicem” şöyle bir kafa kaldırıyor horoza benzer. “Evde rahat da yok. İyi para ver.” tam horoz şu Nurullah. Ama ne yaparsın annesi de horoz olsun diye yetiştirmiş. Kümeste de işler böyle. Nurullah da kendi kümesinin horozu olma derdinde. Annesinden aldığı 5 TL ile selamsız sabahsız vurup kapıyı çıkar. Sonra karı-koca “Bu çocuk sana çekmiş” düşerler davasına. Onlar bunu tartışsın Nurullah rahatı yerinde kız peşinde.
Devamını oku >>


INSURGENTES: Steven Wilson
Sergen Uçak | 20.02.2015

21. yüzyılın progresif rock dâhisi olarak adlandırılan (en azından benim için) Steven Wilson'ın eşsiz albümü ve aynı adı taşıyan belgeseli olan "Insurgentes" çıkalı 5 yıl oluyor. Üzerinden çokça zaman geçmiş olmasına rağmen hem albümün hem de ona bağlı olarak belgeselin gereken ilgiyi ve değeri görmediği kanaatindeyim.

Albümdeki şarkılardan uzun uzun bahsedip her şarkıyı ayrı ayrı analiz etmek isterdim ancak o başka bir yazının konusu. Bu yazıda daha çok Steven amcanın belgeselinden ve değindiği konulardan bahsetmeye çalışacağım.
Devamını oku >>

 


ŞEHİRLERARASI TERMİNAL İŞLETMELERİ
Doruk Serin | 05.12.2014

Televizyonda bazı şeyleri çok ciddiye alan insanlar var. İş güç para pul gibi şeyleri ve gönül meselelerini çok ciddiye alıyorlar. Sokaklarda da en az bir şeyi çok ciddiye almak zorunda olan insanlar var. Gerçek hayattan nefret ediyorum. Dizilerdeki hayattan da nefret ediyorum. Geçmişteki aylarda ya da haftalarda, zamanını tam hatırlamıyorum şimdi, gönül meselelerini biraz ciddiye alayım dedim. Bir süre, tıpkı kara sevdaya tutulmuş bir bahtsız gibi, çok zaruri olmadıkça evden (hatta yataktan) hiç çıkmadım ve hüzünlü şarkılar dinledim.
Devamını oku >>


ÇEKİRDEĞE ÇEKİRDEK DENEN YERDEN
Sergen Uçak | 21.08.2013

Mersindeyim. Her zamanki gibi aynı dertten muzdaribim. Balkonda uyumaya çalışıyorum. Uyuyamıyorum. Betonda ayağımı soğutuyorum az da olsa serinlemek için. Sonra diyorum ki keşke yağmur yağsa ne güzel toprak kokardı diyorum. Hem belki yağmur yağarsa üst kattaki okeyciler dağılır diyorum. Nasıl da mutlular okey oynarken. Kahkahaları hiç eksik olmuyor. Okeyin çok eğlendirici olabileceğine inanamıyorum. Uykuya dalacak gibi olurken üzerime küller dökülüyor.
Devamını oku >>


LAYLA
Sergen Uçak | 18.08.2013

Günlerimin boş geçtiği bir zamanda pencere kenarında İstanbul'a yol alıyordum. Pencere kenarındaki sıkışıklık, ön koltuğun ağzıma kadar eğilmesi... Çok dar bir yolculuktu. Bacaklarım diz kapağından aşağıya doğru karıncalanmaya başlamıştı, yanımdaki adamın uykusu ise hayatımı bölüyordu. Otobüsteki herkesi tekmelemek istiyordum.
Devamını oku >>


ATSIZ
Sergen Uçak | 12.08.2013

Kaldırımda tek başıma yürüyordum. Sabahın çok erken saatleriydi. Bir an neden yürüdüğümü düşünmeye başladım. Neden yürüdüğümü ya da buraya nasıl geldiğimi, neden geldiğimi hiç bilmiyordum. Sanki bir rüyaymış da oraya neden geldiğimi düşünmemem gerekiyordu. Yaz tatilinde olmalıydım. Hava hayli sıcaktı ama mutlu hissediyordum. Oysaki hiçbir zaman yazı ve sıcağı sevmemiştim, bu mutluluk da neyin nesiydi?
Her zaman yürüdüğüm Silifke Caddesi'nin kaldırımında ağır ağır yürüyordum. Yavaş yürüdüğümü fark edince önemli bir yere gitmediğimi anladım.
Devamını oku >>


DÖRDÜNCÜ NEFESİ | uşaklara güzellemeler
Denge Esenterk | 07.2013

Çok saçma biryerden başlıyorum bu bölüme fakat önceden söylediğim Robinson ve Arçibaldo'yla ilgili lafları önden söyledikten hemen sonra uşaklara geçeceğim.

Robinson Crusoe konusunda, romana neresinden bakarsanız avrosantrik bir bakış açısının hakim olduğunu görürüz ve kölecilik karşıtı vicdana şöyle bir iş atılmakla birlikte ve kölecilik karşıtı bir vicdan unsuruna değinilmekle birlikte kölelik açıkça reddedilmez. Cuma sonuçta bir köledir. Luis’in bakış açısıyla Robinson, Cuma’dan sadece hayatta kalmayı değil, insan olmayı da öğrenir. Hatta zaman zaman Cuma’nın daha uygar ve daha erdemli birisi olduğu hissine kapılınabilir. Cuma, özetle, bir insandır.
Devamını oku >>


ÜÇÜNCÜ NEFESİ | amerikan rüyası
Denge Esenterk | 10.2012

Yıl olmuş 1938 insanlar daha savaşıyor. Gerçi 2012'de de hala savaşıyorlar. İspanya İçsavaşı General'in galibiyetiyle sonuçlanmış, darbe tamamlanmıştır. Yüzbinlerce insan ölmüş, kaybolmuş ya da işkenceden geçmiştir. Hatırlarsanız Federico da belirsiz bir yere gömülmüştü. Ortalık kızışıyordu zira Hitler ve Mussolini ortalığı toz duman edecek birer halk yetiştiriyordu. Sovyetler Birliği dünyadaki sosyalist ve komünistlere akıttığı kaynakları kesmeye başlamıştı zira Hitler'in saldırıya geçeceğini görebilen tek devlet büyüğümüz M. Kemal değildi. Stalin de Hitler'in elini görmüş ve artırmıştı. Polonya'ya girildiğinde General Franko'nun falanjistleri yönetimi ele geçirmişti ve bizim Luis Amerika Birleşik Devletleri'ndeydi (ABD). (Farkettiniz mi ABD Başkanı dendiğinde Ana Bilim Dalı Başkanı olma olasılığınız da var eğer bir Roosevelt değilseniz.)
Devamını oku >>


İKİNCİ NEFESİ | ispanya ve iç savaş
Denge Esenterk | 09.2012

Şimdi en son 1932 yılında Luis sürrealistlere postayı koyup İspanya'ya geçmişti en son bıraktığımızda.

Bazı söylentilere göre Luis'in posta koymasının arkasında İspanya'daki karışıklıklar sırasında kendisini hem gerçeküstücü hemi de komünist olarak tanımlamasının diğer komünistler tarafından sıkıntılı bulunması yatmaktadır zira o günkü komünist ve anarşistler gerçeküstücülüğü dejenere bir burjuvalık olarak görmekteydiler. Luis yıllar sonra komünist olduğunu inkar da etse o günlerdeki ayrışmada safını gayet net belli etmiş oldu.
Devamını oku >>


İLK NEFESİ | bir endülüs köpeği
Denge Esenterk | 09.2012

Te 20. yüzyılın başında bir büyük savaş çıktı. İnsanlar tarafsız ülkelere iltica etmeye çalıştı. Başaranlar oldu. Bazıları yoluna devam etmek için uğraştı. Hergün ölen insanların ölümlerinin anlamsızlığı çağdaş sanatın yetersizliğini ortaya serdi. Ve Zürih'te birkaç tane amca bir araya gelerek Cabaret Voltaire'i kurdular. Dada sonra bu insanlardan bazıları, savaş bitince ülkelerine döndü. Fransa'da André Breton, gerçeküstücüleri ve bundan hoşlanan insanları bir araya getirdi. Çok değişik adamlar çıktı bu toplantılardan.
Devamını oku >>

 

 


SÜÜÜÜTT DARİİIIIIYY!
Denge Esenterk | 09.2012

Göksel dinlerin ilk mitlerine göre İnsan ve Yılan birbirlerine doğuştan düşmandır. Şeytan’ın Adem ile Havva’yı kandırması için ayarttığı Yılan, Tanrı’nın bu olayı öğrenmesiyle birlikte sonsuza dek karnı üstünde sürünmeye mahkum edilmiştir. İnsan ve Yılan arasındaki çekişmenin başlangıcı, hiç bilmediğimiz irembağına kadar böyle dayanır.
Devamını oku>>


ALMODOVAR'IN YÜKSELİŞİ VE DÜŞÜŞÜ
Denge Esenterk | 09.2012

Luis Buñuel'den kelli belki de en çok bilinen İspanyalı film yönetmeni Pedro Almodóvar'ın 2009 yapımı son filmi Los abrazos rotos'u (Kayıp Kucaklaşmalar) dün izledim.

Yahu en kötü Almodóvar filmiydi benim gördüğüm. Kötü film değildi ama Almodóvar'ın böyle kötü performanslı bir film çekeceği aklıma gelmezdi. Matador'dan Volver'e kadar olan filmlerinde kullandığı kadroyu aynen kullanmış gene. Başta Penelope Cruz oyuncu performanslarının rezilliğinin yanında, senaryodan da bir halt gelmiyor ki. Filmin tek ilginç noktası kör yönetmen. Onu da Woody Allen'dan sonra ne kadar normal karşılarsanız artık.
Devamını oku >>


KİREÇBURNU DRİFT: Bir Leyla ile Mecnun Hikayesi
Denge Esenterk | 07.2012

Gani Müjde'nin mizahı, Levent Kırca benzeri ve Kemalist bir kırılma yaşamadan evvel, Kaygısızlar gibi bir televizyon dizisini korkusuzca önümüze koyduğunda Türkiye çok kanallı rejime geçeli çok yıl olmamıştı. Daha sonrasında televizyon mizahı elitist ve küçük burjuva temalı Birol Güven dizilerine teslim edildi. Benim de içinde bulunduğum birkaç kuşağın insanları Çocuklar Duymasın'ı atlatmaya çalışırken, bir de Birol Güven'e öykünen fabrikatörlerin çıkması doğaldı sanırım. (Son zamanlarda adı geçen yapımcı bir dönem dizisinden çok bir dönem rezaleti olarak adlandırmak istediğim, içi-boş-ama-arka-plana-bir-darbe-kaos-dönemini-koy-yedir-gitsin dizileri de ileri sürüldü.)
Devamını oku >>


SONSUZLUK, VE BİR GÜN: Mia Aioniotita Kai Mia Mera
Denge Esenterk | 07.2012

Yıllar evvel sonAt 2'de yayımlanan bu yazıyı şimdi yoğun istek üzerine ulaşılabilir bir yerlere koyuyorum. Noktasına virgülüne dokunmadan, ya da tüm yazıya baştan sona bir kez dokunup.

Otomobiller kırmızı ışıkta dururlarken birkaç çocuk fırlayıp cam silmek için birbirleriyle yarışıyor. Manzara tanıdık ama yer Yunanistan’ın Selânik kenti. o sırada devriye araçlarından fırlayan polisler çocukları tek tek yakalarlar. Biri hariç. Sürücülerden birisi en yakınındaki çocuğa arabasının kapısını açar ve onu polislerden kurtarır.
Devamını oku >>


ÇORUMLU DRİFT: Ice Age 4
Denge Esenterk | 07.2012

Sinemada ikinci kez bir 3B film izleme olanağım oldu. İlki de Toy Story'nin son filmiydi. 3 Boyutlu sinemanın yalnızca animasyon ya da animasyonla güçlendirilen filmler olması kaderin ördüğü ağların bir cilvesi mi emin değilim.
Devamını oku >>


KOYİM RÖGAR KAPAĞINA
Doruk Serin | 26.01.2012

Kreşe gittim. Çocukken. Bizim sınıfta (sınıf?) bi çocuk varmış. Bunları ben hatırlamadığım için annemler anlatmış ondan ikinci cümleden itibaren rivayetli konuşuyorummuş. İşte o çocuk işitebilemiyormuş, işitme engelliymiş. Şimdi ismini hatırlamıyorum Onur galiba. Onur’un kulaklığı varmış. Ben bir gün Onur’un kulaklığını alıp bir yere atmışım. Bulamamışlar. Alet kaybolmuş. Zalim bir çocukmuşum. Çocukken. İlerleyen zamanlarda şarap içtiğim dönemler oldu.
Devamını oku >>

 


BATARYA
Doruk Serin | 27.10.2011

Kampüste yürüyorum. Akşam. Saat soruyor. Saat dokuza on var. Dokuzu on geçiyor diyorum. Olmuş mu o kadar yaa diyor. Yüzü pek görünmüyor ama güzel gibi. Neler olmadı ki diyorum. Metroya gidiyorsun değil mi diyor. Evet diyorum. Beraber yürüyelim mi diyor.
Devamını oku >>

copyright 2005 - anavatan partisi

iletişim | harita

Free Web Hosting